Ben Amerikadayken – Bir Work&Travel Macerası – 2 / Florida Yolları…

Nerede kalmıştık?

Üç günlük New York macerasından sonra ilk aktarma durağımız Fort Lauderdale uçağına son anda binmiştik. (Bu bölüm”Ben Amerikadayken” yazı dizisinin ikinci bölümüdür. İlk bölümü okumadıysanız okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Buraya tıklayarak birinci bölüme ulaşabilirsiniz. 🙂 )

Uçağa ulaşabilmek için o kadar koşuşturma ve tartışma benim naçiz vücudumu yormuştu tabi uçak kalkar kalkmaz uyuyakalmışım 🙂

Az önce yerdeki havayolları görevlisine atarlanan Alican’dan eser yok 🙄

Uyandığımda yolu yarılamıştık. Uçuş rotamız şöyleydi;
New York JFK ➡ Fort Lauderdale (2 Saat bekleme) ➡ Tallahassee.

Bununla bitmiyordu tabiki. Son durağımız yani 3.5 ay boyunca çalışacağımız şehrin ismi PCB – Panama City Beach’ti. Bu nedenle Tallahasse havalimanından taksi ile otobüs terminaline oradan da otobüs ile Panama City Beach’e varacaktık.

Yaptığımız rotanın harita üzerinde gösterimi. 1. New York -> Fort Lauderdale (Turuncu) 2. Fort Lauderdale -> Tallahassee (Yeşil) 3. Tallahasse -> Panama City Beach (Kırmızı küçük ok)

Ya Alican “PCB’de havalimanı yok muydu?” duyar gibi oldum. Vardı tabiki de 🙂 Fakat temin saydığım rota (otobüs bileti dahil) bize kişi başı 120$’a patlıyordu. Ama uçak ile New York ➡ PCB yaptığımızda 250$’dan aşağıya uçak bileti bulunmyordu. Öğrenciyiz diyoruz kardeşim 🙂 

Yanlış olmasın bu denli maliyet azaltma başarısı, onlarca saat yüzlerce farklı rota araştırma çalışmalarımın bir sonucudur 😎 . 

Neyse uçuşumuza geri dönelim. Uçak Florida semalarına girdiğinde bizi uçsuz bucaksız bataklıklar karşıladı. Daha sonradan öğrendim ki Florida, deniz, kum, okyanusun dışında bir de Timsahları ve bataklıkları ile ünlüymüş. Timsah dediysem de bizim Türkiye’de bildiğiniz Crocodile, Florida’dakiler Alligator 🙂 Türkçede ikiside aynı isim – Timsah – ama büyüklük açısından çok fark var 🙂

Florida Bataklıkları – Florida Semaları

Bir saat gibi bir süre de bu bataklıkların üstünde uçtuktan sonra ilk aktarma noktamız Fort Lauderdale Havalimanına iniş yaptık. Fort Lauderdale Miami’ye karayolu ile 1 saat uzaklıkta orta büyüklükte bir tatil şehri. Bunun dışında ben de pek birşey bilmiyorum, zaten çok da önemli değil 🙂 . Fakat bu yazıyı hazırlarken resimleri karıştırıyordum da bu havalimanında çekildiğimiz aşağıdaki resme denk geldim 🙂 O zamanlar bize ne kadar ilginç geldiyse artık bu Apple ürünleri satılan otomatın önünde sırayla fotoğraf çekilmişiz :mrgreen: UFO gören masum köylü misali.

Adamlar kutu kola satar gibi iPod – iPhone satıyor yahu – Fort Lauderdale Havalimanı, FL

Şimdi geriye baktığımda; vatandaşı olduğumuz ülke ile çalışmaya gittiğimiz ülke arasında ekonomik ve teknolojik açıdan oluşmuş uçurumu dışa vuran çok güzel bir resim olduğunu daha iyi görebiliyorum. Bu resmi şu şekilde bir daha hayal edin – kutu kola otomatında değişe değişe resim çekilen üç eleman. Ne düşünürdünüz? Yeap, etraftakiler de bize aynen öyle bakış atıyorlardı işte 🙄

Biz iPhone satan otomatın önünde fotoğraf çekileleduralım, son uçuşumuzun da kalkış saati hemencecik geliversin. Dersimizi aldık ya, tetikteyiz tabii, 30 dakika öncesinden bineceğimiz kapıya gittik 🙂 Boarding anonsu yapıldı, biletimizi kontrol ettiler kapıdan geçip dışarı çıktık ne görelim? Bizi pırpırı olan küçücük bir uçağa yönlendiriyorlar.

Pırpırlı Tallahasse Uçağımız – Fort Lauderdale Havalimanı, FL

Biraz da çekinerekten uçağa bindik. Her bir sırada, sol tarafta ikili sağ tarafta tekli olmak üzere üç adet koltuk vardı – o kadar küçük yani. Uçağa tek hostes bakıyor 🙂 Bildiğimiz pırpır 🙂 Fakat nasıl bir kliması varsa, ben hiçbir uçuşumda bu kadar üşüdüğümü bilmiyorum.

Pırpırın içinde tir tir titrerken – Fort Lauderdale -> Tallahassee Uçağı, FL

Yaklaşık 1.5 saat sürdü uçuşumuz. Bu arada Tallahassee, Florida eyaletinin başkenti. Başkent’i dediğime bakmayın 190bin nüfusu olan küçük bir yer. Florida’nın ortasında denize sahili bile yok. Ne biçim Florida yav burası.

Uçaktan indik, havalimanından çıktık… Ben böyle sıcak daha önce hissetmedim 😯 . Hani böyle sıcaktan nefes alman zorlaşır ya hani. Daha ilk nefesimde boğuluyorum sandım. “3.5 ay ben bu sıcakta nasıl çalışacağım, lan?” diye kafamda şimşek gibi bir soru çaktı.

Havalimanı kapısından, bir taksi ayarladık ve dosdoğru otobüse bineceğimiz Tallahassee Greyhound Terminaline yollandık. Bilen bilir; Greyhound, tüm Amerika eyaletlerinde faal hatları olan en tanınmış otobüs şirketi. Evet şirket çok büyük ama Türkiye’deki şehirlerarası otobüs konforunu sakın aramayın. Yazımın öncesinde bahsettiğim gibi ortalamada insanların ekonomik standartları bir hayli yüksek olduğundan, bu tür toplu taşıma araçlarını, ekonomik durumu çoooook çoook düşük insanlar kullanıyor. O nedenle otobüslerin konforları bizim 80’lerdeki otobüs ayarında 🙂 . Amerikalılar mesafeler uzaksa uçak, daha yakınsa kendi arabalarını kullanıyorlar.

Greyhound Otobüsü – Tallahassee -> Panama City yolu, FL

İşte o günkü asıl maceramız bu bineceğimiz otobüs’ün bilet detayında başlıyor 🙂 .

Tabiki de bileti bugüne kadar saklamak zor. O nedenle aklım da kaldığı kadarı ile aşağıya kendim bir bilet yarattım

Tallahassee -> Panama City Otobüs Biletimiz

Şimdi biletin detayında ne görüyoruz. Bizim alıştığımız saat gösterimi ile;

16:15 – Tallahassee’den otobüsümüz kalkacak
17:15 – Panama City’e varacak.
2 saat yolculuk süresi 🙄

Şimdi burada bir şeyler yanlış 🙂 16:15 ile 17:15 arasında 1 saat var ama biletimiz, yolculuğumuzun süresinin 2 saat olduğunu iddia ediyor. “Yeaaaaa yolculuk süresini biletin üzerine yanlış yazmışlar yeaaa” diye üzerinde fazla durmadan otobüse atladık.

Bu arada hemen buraya küçük bir detay daha vereyim; İş verenimizin bize imzalattığı kontratta şöyle yazıyordu “Saat 18:00’a kadar iş yerine gelirseniz sizi yaşayacağınız eve yerleştirebiliriz. Eğer varışınız 18:00 dan sonra ise lütfen bir sonraki gün sabah saat 09:00’dan sonra işyerine geliniz.“. Yani kısacası saat 9:00 ile 18:00 arası geldin geldin, gelemedin başının çaresine bak, beni uğraştırma diyor.

Planımız 17:15te otobüsten inip 18:00’ı geçirmeden taksi ile işyerine varmak ve iş verenin bize ayarladığı eve yerleşmek. Otobüste heyecanlı konuşmalara başlıyoruz acaba önümüzdeki 3.5 ay nasıl geçecek, kimler ile tanışacağız nasıl maceralar yaşayacağız derken saatimiz 17:15’i gösteriyor hâlâ bir yere varamıyoruz. “Herhalde otobüs geç kaldı” “Varmamıza 5-10 dk kalmıştır diyerek” beklemeye başlıyoruz. 30 dakika sonra hâlâ otobüs devam ediyor. “Galiba yolculuk süresi doğru, varış süresi yanlış” düşünceleri bizi korku ile sarıyor. Çünkü yolculuk süresi doğru ise oraya 18:15’te varacağız ve o gece işverenin bize ayarladığı yerde kalamayacağız.

Kol saatimiz 18:15’i gösterdiğinde otobüs Greyhound terminaline giriş yapıyor. Otobüsten inip etrafa anlamsızca bakınmaya başlıyoruz. Çünkü İşverenin verdiği saati kaçırınca gidecek hiçbir yerimiz kalmamıştı.

Greyhound Otobüs Terminali – Panama City, FL

Greyhound’un yanı başında da Bir McDonalds, karşısında itfaiye binası vardı. Fakat bunların dışında hiç bir şey yoktu. Biz içinde bulunduğumuz durumu idrak etmeye çalışırken, otobüsten inenlerin yakınları araba ile aldılar, yakınları gelmeyenler taksilere atladılar, otobüste kapılarını kapayıp gitti. Biz kendimize gelene kadar Greygound terminalinde koca bavullarıyla avel avel etrafa bakan, biz üç Türk’ten başka kimse kalmamıştı. Bir plan yapmak, dinlenmek ve aç karnımızı doyurmak için hemen yan tarafta olan McDonald’sa gittik.

Her birimiz birer menü söyleyip masaya oturduk. Gidecek bir yerimiz olmadığından endişeliydik. Yemeklerimizi yedikten sonra başladık seçeneklerimizi değerlendirmeye..

  1. İşverene gidip, geç gelebildik lütfen bizi eve yerleştir demek.
    • İşveren kontratta imzaladığımız koşullara uymadığımız için bizim hakkımızda kötü düşünebilir veya bizi reddedebilirdi.
  2. Ucuz bir otel bulup geceyi orada geçirmek.
    • Ne yalan söyleyeyim en hızlı savuşturduğumuz seçenek buydu. Para yok para… Öğrenciyiz biz yeaaa :mrgreen:
  3. Sokakta kalmak.
    • Tehlikeli…
  4. Havaalanına gidip havaalanında kalmak!
    • Güvenlik var, tuvalet var, klima var, yatabileceğin bekleme koltukları var 😀 .

Tüm artılarını eksilerini tartıştığımız uzun bir değerlendirmeden sonra, tahmin edebileceğiniz gibi 4. seçenekte kararımızı kıldık. İçeceklerimizi bitirip, havaalanına uyumak için geçecektik.

Tam kalkmaya hazırlanırken gruptan biri oturduğumuz yere uzak duvarındaki saati farketti. Saat 17:58’i gösteriyordu. Biz otobüsten 18:15’te inmiştik. “Heralde saati düzeltmediler” deyip, kasiyerden havaalanına nasıl gideceğimizin bir tarifini istedik. Aşağıdakine benzer küçük bir harita çizip bize verdi. Yolun ne kadar süreceğini sorduğumuzda ise bize “maksimum 15 dakika” dedi.

Kasiyerin bize verdiği el çizimi haritanın yeniden canlandırması

Çok basit değil mi? Harrison Avenue’dan yürümeye başlayıp W11th Street’e sola döneceğiz sonra W11th Streetten -> Lisenby Avenue’ya dönüp biraz yürüdükten sonra Havaalanına ulaşacağız. Bavullarımızı yüklenip başladık yürümeye. Dışarısı inanılmaz sıcaklık ve nemde. Nemden dolayı dışarı çıkar çıkmaz insan donuna kadar kendini terli gibi hissetmeye başlıyor. Bavullar da büyük ve ağır… Neyse 15 dakika katlanıcaz artık.

Beş dakika sonra ilk sola dönüşümüz olan W11th. Street’e vardık. Kasiyerin verdiği haritadan anladığımız kadarı ile bu mesafe biraz daha uzun. Bavullar nedeni ile yavaşta yürüdüğümüzden bu yolda 10 dakika sürer diye düşündük.

20 dakika sonra hâlâ aynı caddede yürüyor “acaba Lisenby Avenue’yu kaçırdık mı” diye düşünmeye başlamıştık. 20 dakika 40 dakika olduğunda aynı yolda yürümeye devam ediyorduk. Sokakta hiç kimse yoktu. Hiç kimse. Hava kararmaya başlamıştı. Ve kasiyerin bize 15 dakikayı araba mesafesi olarak verdiğini, ve haritasındaki uzunlukların birbirine orantılı olarak çizilmediğini geçte olsa anlamıştık artık. Nemden ve terden dolayı sırılsıklam olmuştuk. Ben evlerin önündeki çalıların altında uyumayı teklif etsem de, Florida’nın bilmedeğimiz bir hayvan veya böceği tarafından ısırılabiliriz tehlikesinden dolayı teklifim grup arasında kabul görmedi. Aynı anda karşı taraftan bir adamın bize yaklaştığını gördüğümüzde sevinip, “Acaba havaalanına nasıl gideriz” diye sorduğumuzda, adamın nefesinden içkili olduğunu yüzünden de “Siz çok yanlış gelmişsiniz gençler” demek istediğini anladık 🙂 . Elimizdeki bavullarla, bu sıcakta yürüyerek havaalanına ulaşma çabamız elemanın kafasında bir kaç devreyi attırmış olabileceğinden bize cevap bile veremedi arkasını dönüp uçakların inip kalktığı yönü işaret etti ve hiç bir şey demeden yürümesine devam etti.

Bu arada söylemeden geçemeyeceğim. Aco (o kendini biliyor), Amerika’ya tekerleksiz bavul ile geldiğin için sana buradan sevgilerimi yoluyorum. Tabii ki de yardım etmek için tekerleksiz bavulu dönüşümlü hepimiz taşıyorduk. Bu da bu yol maceramızda şemsiyeyi açan bir detaydı. Tekrar sevgiler 🙂

40 dakika 1 saate dönüştüğünde Lisenby Avenue dönüşüne ancak varmıştık. Lisenby’e döndük dönmesine de elimizdeki elle çizilmiş haritanın ölçeklendirmesi olmadığından bu yolun ne kadar süreceği hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Bu noktada soracaksınız tabii “amma abarttın, bu kadar mı fakirsiniz, bi taksiye atlayamadınız mı?” diye ama bu sefer olay gerçekten para değil. Yürümeye başladığımızdan beri yolda sadece o sarhoş adamı görmüştük, yoldan hiç taksi geçmiyordu ve toplamda 2-3 adet araba geçti. Ne kadar istesekte taksiye ne yazık ki binemedik.

Son dönüş yaptığımız Liberny Aveneu’dan da yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra yanımızda büyük beyaz bir SUV (*jip tarzı büyük araba) durdu. Camını açıp;
– “Are you going to Airport, guys?” – “Havaalanına mı gidiyorsunuz, gençler?”
– Biz: “Yeah” – “Evet”
– “Jump in, we can take you there” – “Atlayın, sizi oraya götürebiliriz”.

Hem acayip sevindik hem de ürktük. Sonuçta hiç tanımadığınız bir adam biz teklif etmeden bizi bir yere götürmek istiyordu. Tehlikeli olabilirdi. Fakat, arabanın arka kapısı açıldığında arka koltukta oturan iki üç yaşlarında üç tane çocuk görmemizle tüm endişelerimizin yersiz olduğunu anladık. Hemen arabaya atladık. Araç 7 kişilik çok büyük bir SUV’di ön koltukların arkasında televizyon vardı ve çocuklar televizyon izliyordu. Arabanın kliması da bizi anında serinletmişti. Tüm yol boyunca aileye teşekkür ettik. Bizi aldıkları yerden araba ile yaklaşık 10 dakika daha gittikten sonra havaalanına varabildik 🙄 . Karşılaştırmanız için aşağıya bize kasiyerin çizdiği şekil ile gerçekte olan haritayı koyuyorum.

Sağdaki haritada Koyu Mavi Nokta: Yürümeye başladığımız McDonald’s
Kırmızı Nokta: Ailenin bizi araba ile aldığı nokta
Yeşil Nokta : Gitmek istenilen Havaalanı

Eğer aile bizi almasaydı sanırım biz bir buçuk saat daha yürümek zorunda kalacaktık. Aşağıdaki mavi noktadan ortadaki kırmızı noktaya ulaşmamız bir buçuk saatimizi almıştı.

Havaalanına varıp arabadan indiğimiz anda güvenlik görevlileri yanımıza geldi. Ve aşağıdaki konuşma gerçekleşti.
– Güvenlik: “Why did you come here sir?” – “Neden buraya geldiniz, efendim?”
– Alican: “Why!? I have a flight! 😡 ” – “Neden mi? Uçuşum var! 😡 “
– Güvenlik: “Last flight was 10 minutes ago, sir.” – “Son uçuş 10 dakika önceydi, efendim.”
– Alican: (dumur bir şekilde) “My flight is in the morning.” – “Benim uçuşum sabah.”
– Güvenlik: “But we are closing the airport now. You can’t get in” – “Fakat havaalanını şu anda kapatıyoruz. İçeri giremezsiniz.”
-Alican: “Hasssss…” 😯

Panama City Beach, çok büyük bir yer olmadığından fazla uçuş yokmuş ve bu nedenle belli bir saatten sonra havaalanını kapatıyorlarmış. Otobüs terminallerinin kapanmadığı ülkemizde, havaalanın kapanması ihtimalini hiç düşünmemiştik tabi. Tüm buraya gelme çabamız o kadar yürümemiz boşa çıkmıştı. Biz güvenlik ile konuşurken bizi buraya getiren aile de çoktan gitmişti bile. Güvenliğe son anda şunu diyebildim.
– Alican: “Sir, we have nowhere to go right now. Can we please wait in front of the airport until morning?” – “Şu an gidebileceğimiz hiçbir yer yok. Havaalanın önünde sabaha kadar bekleyebilir miyiz acaba?”
Yüzünü ekşittikten sonra…
– “Alright you can wait but please do not cause any trouble.” – ” Peki tamam bekleyebilirsiniz fakat lütfen bir soruna yol açmayın”
– Alican: “Thank you, sir. Thank you!”

Güvenlikçi abiler, bizi yalnız bırakıp havaalanın içine girdiler. Biz de havaalanı binasının önüne yerleştik. Uykumuz gelene kadar taş banklarda oturduk sohbet ettik. Uykumuz gelince de ne olur ne olmaz diye nöbetleşerek uyumaya karar verdik.

Yalçın Nöbette, Solda Alican, Sağda Burak, PCB Airport, FL

Askerdeki gibi 2 saatte bir nöbetçiyi değiştirecektik.

Nöbet sırası bende 🙂 , PCB Airport, FL

Nöbet sırası Burak’tayken sabaha karşı saat 04:00’de havaalanını açtılar. Biz de içeri girip, buraya gelirken hayalini kurduğumuz o klimalı serin ortamda uykumuza devam ettik.

Yerler halıfleksti biz de yere güzelce yayılıp yattık.

Farkettiyseniz, dışarda kısa kollu uyurken içeride uzun kollu ve üzerimizi örterek uyuyoruz serin serin. Ohh keyfe gel 🙂

Saat 07:00 gibi uyandığımızda havaalanı insanlarla dolmuştu. Sabah rutinimizi hallettikten sonra artık işverenle tanışmaya gitmeye hazırdık. Saat 08:20 gibi çıkıp 09:00’da iş yerinde oluruz diyerekten biraz daha havaalanında oyalandık.

Dün nasibimizi aldığımızdan yürümeyi aklımızdan bile geçirmiyorduk. Amerika’da toplu taşıma çok gelişmediğinden dolayı şehiriçi otobüsleri yoktu. Takside bizi kazıklamak için 100 dolar gibi bir fiyat çekmişti. Ben Newyorktan 100$a gelmişim taksiye mi 100$ vericem :mrgreen: . Havaalanı bilgi noktasından iki aktarma ile gidebileceğimiz bir trolley olduğunu söylediler. Hemen trolleyi bulduk ve kişi başı 3$ verip bindik.

Panama City Trolley – PCB, FL

Trolley, vagona benzeyen yukarıdaki resimdeki gibi otobüs aslında. Amerikada turistik yerlerde kullanılan bir toplu taşıma biçimi.

İlk trolley ile yolculuğumuz kısa sürdü ve ikinci trolleye aktarma yaptık. Bu trolley ile yolculuğumuzda yaklaşık 20 dakika sürecekti. Yolun yarısında, sağ tarafta elinde bavulla yürüyen iki kişi gördük. Bir önceki gün kendimizi hatırlayıp “Kesin Türk bunlar…” diye aramızda gülüştük hatta.

Saat 09:00 iş yerine vardık. İş yerinin kapısı kapalıydı 😯 . Sağda bir yeri tamir eden biri vardı. Biz buraya çalışmaya geldik dediğimizde;
– Tamirci: “Managers are coming at 9, you should wait” – “Müdürler saat 9da geliyor, beklemelisiniz”.
– Alican: “But, it’s already 9 o’clock.”
– Tamirci: “No! It is 8”
– Alican : 😯

Otobüs biletindeki hata, McDonalds’taki o duvar saati ve şimdi tamirci… O anda jeton düşmüştü ve Tallahassee’den PCB’ye gelirken saat dilimini değiştirdiğimizin farkına vardık. Aslında bilet bilgileri doğruydu, duvardaki saat doğruydu. Veeee en önemlisi de biz PCB’ye gerçekten saat 17:15’te varmıştık ve eğer doğruca işyerine gitseydik, işveren bizi eve yerleştirecekti… 🙁

Tamirci abi bizi içeri aldı, oturttu ve managerları burada bekleyebileceğimizi söyleyip gitti. Bir saat sonra bir manager gelip bizim belgelerimizi aldı. İşlemlerimizi yaparken içeri yolda bavulla yürürken gördüğümüz o iki eleman girdi. Gerçekten de Türk çıktı adamlar :mrgreen: Serhat ve Hürol! Bizimle aynı yerde çalışacaklardı.

Bu iki uzun yazının ardından sonunda 3.5 ay geçireceğimiz yer olan PCB’ye varabildik 🙂 Bir sonraki bölümde çalıştığımız yer ve Panama City Beach’te yaşadığımız maceralarımıza devam edeceğiz. Takipte kalın.

3. Bölüm için lütfen tıklayınız.

One Reply to “Ben Amerikadayken – Bir Work&Travel Macerası – 2 / Florida Yolları…”

  1. Şimdi youtuber’lere bakıyorumda ABD de sanki doğuştan kral gibi anlatımları var. Siz ne çekmişsiniz be kardeşim.

Bir cevap yazın